Bir gün bir Müslüman, aslında beni küfür etmekle suçlayarak, şöyle demiştir, ‘Neden siz Hıristiyanlar, tek gerçek Tanrı’ya tapınmıyorsunuz? Siz, kutsal üçlemeden söz ediyorsunuz! Üç kişiye tapınıyorsunuz; İsa’ya, annesine ve aynı zamanda Tanrı’ya!’
Bu Kutsal üçleme hakkında, yalnış ama yaygın olan fikrinin nedeni, Kuran’ın yaptığı hatalı beyandan dolayıdır (Sourate 5:116). Kur’an, Hıristiyanların temel inançlarından biri olan, Tanrı’nın Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olduğu inancını, anlama durumunu bile içermiyor.
Açık olalım!
Meryem, ne Tanrı’dır ne de ilahtır. Tanrı’nın Sözü, bunu öğretmiyor. Kutsal Kitabın öğretişi budur: Meryem, çok masum bir kadın olduğu halde, yinede günahsız değildi, bizim gibi Kurtarıcı’ya ihtiyacı vardı (İncil, Luka 1:47).
Tanrı birdir.
Ayrıca Hıristiyanların üç Tanrı’ya tapınmadıkları hakkında açık olmamız gerekir. Peygamber Musa tarafından yazılan Tevrat’ta anahtar bir ayet şöyle yazıyor, ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız RAB tek RAB’dir. (Tevrat, Yasa’nın Tekrarı 6:4).
Tek ve Bir Tanrı üç ayrı Kişi olarak mevcuttur.
Buna rağmen, Kutsal Kitap, açık olarak Tanrı’nın birden fazla kişiden oluştuğunu öğretiyor. Lütfen şimdi yazacaklarımı çok dikkatle okuyunuz; tek bir Tanrı vardır; ama Tanrı’nın doğasına sahip olanlar birden çoktur: bu kişiler Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tur.
Bir örnek verelim: Tevrat, Yaratılışta Tanrı’nın şu sözleri söylediğini yazıyor: ‘İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım’ … Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu.’ (Tevrat, Yaratılış 1:26-27). İtalik, kalın yazıyla basılan sözler, bir ve tek gerçek Tanrı’nın kendisinden çoğal olarak söz ettiğini gösteriyorlar.
1 + 1 + 1 = 1?
Abdullah adlı Müslüman bir arkadaşın Mehdi adlı Hıristiyan arkadaşıyla bir sohbeti, şu şekilde başlamış:
Üç parmak kaldırarak Abdullah, “Ne görüyorsun?” diye sormuş.
Sanki ne söyleneceğini bilir gibi, Mehdi gülümseyerek, “Üç parmak ve bir el görüyorum,” demiş.
Abdullah, kendini beğenmiş bir tavırla, “Mehdi, bir Tanrı’ya yoksa üç Tanrı’ya mı inanıyorsun?” diye sormuş.
Mehdi, saygıyla “Belki Tanrı’ya nasıl inandığımı tam olarak anlamıyorsun” diye yanıt vermiş. “Bunu kavramaya çalış: her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, her yerde bulunan, göğü ve yeri yarattan tek Tanrı’ya inanıyorum. İmanımın temelinin Kutsal Kitap olduğunu biliyorsun. Kutsal Kitap, Tanrı’nın tek olduğunu öğretiyor. Bu gerçek, Kutsal Kitabın başından sonuna kadar çok kez ilân edilmektedir.”
Abdullah tekrar üç parmağını kaldırarak, “Ama Tanrı aynı zaman da hem üç, hem bir olamaz.’’ diye ısrar etmiş. Sonra heyecanlı bir ses tonuyla , ‘‘1 + 1 +1 = 3, 1 değil. Bir tanrı + bir tanrı +bir tanrı = 3 tanrı”
Mehdi, “Kaç Abdullah var?” diye sormuş.
Abdullah, “Tabii ki bir!” demiş.
Mehdi, “Ama Tanrı, seni hem bedenle hem canla yarattı’’ demiş. ‘’Bedenin Abdullah mı?”
“Tabii!”
“Peki canın, o da Abdullah mı?”
Abdullah, arkadaşının ne demek istediğini şaşırmaya başlayarak “Evet, tabii!” demiş. Mehdi ise,
“Böylece bizi ikide bir olarak yaratan Tanrı’nın üçte bir olması neden imkânsız olsun?”
Bir an sessizlikten sonra Mehdi, konuşmaya devam etmiş,
“Tanrı’nın kendini üç kişi olarak göstermeye karar veren bileşik bir varlık olduğunu zannedelim… örneğin 1 x 1 x 1,o kaç yapardı, Abdullah?
Abdullah, alçak bir sesle “Bir”, demiş. Konuyu önce o şekilde düşünmemişti, ama Tanrı’nın kimliği gibi bu kadar önemli bir konuda ikna edilmek için birden çok sebebe ihtiyacı olacaktı.
Çok alçak gönüllü olamamız gerek.
Bir kişi bir zamanlar şu sözleri söylemiştir: ‘‘Deryayı küçük bir kürekle boşaltmak, sadece insanî mantıkla Tanrı’nın büyüklüğünü kavramaktan daha kolaydır.’’
Tanrı insanî kavranıştan çok daha üstündür ve doğası hakkında anlayamadığımız özellikleri bulduğumuz zaman, alçak gönüllü olmamız gerekir. İnsan, sık sık Tanrı’yı kavrayabildiği bir varlığı küçültmeye çalışıyor. Tanrı egemendir ve kendini bize tıpkı bizim istediğimiz şekilde ifşa etmesini isteme hakkımız yoktur. Onu tam olarak kavramamız mümkün değildir. Onu kavrayabilseydik, biz kendimiz Tanrı olacaktık! Sadece eğilebiliriz ve Tanrı’nın bize gösterdiği şeyleri imanla kabul edebiliriz. Bu nedenle, Tanrı’nın üçte birliği hakkındaki sorulara yanıt vermeye çalıştıklar zaman Hıristiyanlar, Kutsal Kitabı açıyorlar ve Baba, Oğul ve Kutsal Ruh hakkında öğrettiği şeyleri gösteriyorlar. Tanrı’nın kimliğini (Üçte birliğini) kavramak veya açıklamakta zorlanmamız, o öğretişin yanlış olduğuna kanıt mı? Mutlaka değil! Tanrı hakkında, üçte birliğin yanısıra, hem Hıristiyanların hem Müslümanların tam olarak açıklayamadıkları bir çok gerçek vardır.
Müslüman bir adliye yüksek memuruyla bir görüşme
Bir gün Hıristiyan bir arkadaşım, adliye yüksek memuru olan bir Müslüman arkadaşını benimle tanıştırdı. Şimdiye kadar tanıştığım Müslümanların en açık fikirli olanlarından biriydi. Kutsal Kitabın ölüm ve dert hakkındaki öğretişinden söz ettiğim zaman, aniden bana, ‘’Kutsal Üçtebirliği bana açıklayabilir misiniz?’’ diye sordu. ‘’Evet, açıklayabilirim’’ diye yanıt verdim, ‘’ama sadece siz de bana bir şey açıklayabilirseniz”
“Peki o ne?”
“Lütfen bana Tanrı’nın, tüm tanrılığıyla, nasıl Londra’da ve dünya boyu her yerde bulunduğu gibi burada da bulunabildiğini açıklayabilir misiniz?” Tereddütsüz bu karşılığı verdi:
“Çok basit! Tabii ki Tanrı her yerdedir! Onu kavramakta zorlansak bile, Tanrı Tanrı’dır ve her şey yapabilir.” Çabucak ne demek istediğimi ve ne söyleyeceğimi anladı. “Sizin için Tanrı’nın üçtebirliği hakkında tıpkı aynı yanıtım var. Tanrı birdir, ama Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tur”. Konuyu bir kaç dakika düşündü ve “Peki, onu görüyorum” diye söyledi.
Bu konunun gerçeğini hakikaten biImek isteyen tüm Müslüman arkadaşlara, Tanrı’ya bunu anlamalarına ve Üçte birliği imanla kabul etmelerine yardım vermesi için dua etmelerine teşvik vermek istiyorum.