Hepimiz bizi sevenleri sevebiliriz, ama İsa çok daha derin bir sevgi gösterdi. Onu küçümseyen, inciten ve gücendirenlere sevgi gösterdi. Yüreği, sevimsizleri kapsıyordu.
Romalı askerler İsa’yı tutukladıkları zaman, İsa’nın öğrencilerinden biri olan Petrus, savaş ilân etti! İsa’ya olan sadakatını bu şekilde kanıtlamak istiyordu. Kılıcını çekti, başkâhinin kölesine vurup sağ kulağını kopardı. İsa’nın bu eylemi nasıl karşıladığını düşünüyorsunuz? Petrus’u sadakatından dolayı tebrik etti mi? Ona ‘Aferin Petrus. Şimdi, benim uğruma birini öldürmeye hazır olduğun için, beni ne kadar sevdiğini biliyorum’ mu dedi? Hayır, hayır! İsa ona ‘Kılıcını kınına koy!’ demiştir. ‘Yoksa Babam’dan yardım isteyemez miyim sanıyorsun? İstesem, hemen şu an bana on iki tümenden fazla melek gönderir. Ama böyle olması gerektiğini bildiren Kutsal Yazılar o zaman nasıl yerine gelir?’ (Kutsal Kitap, Matta 26:53, 54) Sonra, İsa zavallı kölenin kulağına dokunarak onu iyileştirdi. Başkalarının kötü niyeti varken, O sevgi gösterdi. Petrus’u azarlayarak ve yaptığı zararı düzelterek İsa, sevecen karakterini ilân etti. Tabii ki dini önderlerin İsa’yı tutuklama hakları yoktu. Hiç bir yasaya karşı gelmemişti. Hiç suç işlememişti. Ona sokaktaki bir hırsızmış gibi davranıyorlardı. Ama ağzından hiç bir şikâyet veya sert söz çıkmadı!
İsa bu şekilde tutuklanmıştır. O gece, altı kez çeşitli muhakemelerin önüne götürüldü. (Yakından araştırılırsa) hepsi adaletin tam parodisiydi. İsa’nın üzerine tükürdüler. Sakalından tellerini kopardılar. Başına dikenden örülen bir taç koyup, başına kamıçla vurdular. Sonra, önce O’nu zevkle dinleyen kalabalık, bir gurup fanatik insanlar tarafından kışkırtılarak çarmıha gerilmesi için bağırdılar. En korkunç şey, Yeruşalim halkının tekrar tekrar Pilatus’a bağırmaları, Pilatus’un Nasıralı İsa’yı çarmıha gerilmesini gerektirmeleriydi. Ama, bu halkın birçoğu yürüme, görme veya duyma yeteneğini İsa’nın onlara şefkat göstererek iyileştirmesinden sağlamışlardı.
Bu şekilde, İsa’yı çarmıh yerine götürdüler.
Olağanüstü sevgi gösteren bir eylem!
Bu olaydan otuz üç yıl önce, İsa Yahudiye’nin Beytlehem Kentinde bir ahırda doğmuştu. Çok kısa bir zaman sonra üvey babası Yusuf ve annesi Meryem’le Mısır’a gitmişti. Kısa bir zaman orada yaşadıktan sonra, Nasıra’ya dönmüş, orada büyümüştü. Yaklaşık otuz yaşındayken, Şeria Irmağına giderek, yeğeni Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edilmişti. O, halk arasındaki hizmetin başlangıcıydı. Kurtarmak, öğretmek, iyileştirmek ve yaşamları değiştirmek gibi iyilik yaparak çeşitli yerlere gitmeye başlamıştı. Sıradan halk O’nu zevkle dinlemişti. Gittiği her yerde kalabalık, mucizelerini görmek, yardım istemek ve özellikle öğretişini dinlemek için yanına geliyordu. Herkes tarafından sevilmesi, Yahudi dini önderlerini öfkelendirmişti ve gittikçe O’nu daha çok kıskanıyorlardı. Sonunda bu kıskançlık, onları Nasıralı İsa’yı ilk ve son olarak defedecek bir entrikaya girişmeye kışkırtmıştı.
Bundan dolayı İsa, çarmıh yerine götürülmüştür. Orada, yere yatırılan bir çarmıha gerildi. Sonra, çarmıh kaldırdı. Oyuğun içine yerleştirildi. O an, (Kral Davud’un Mezmur 22’deki peygamberliğine uyarak) Rab’bin tüm kemikleri oynaklarından çıktı. Orada ıstırap ve yakan sızı içinde İsa öldü. Ortadaki çarmıhtaydı, biri sağında öbürü solunda olmak üzere iki suçluyla birlikte çarmıha gerildi.
‘DÜŞMANLARIMI SEVMEK! Sakalaşıyorsun mutlaka!’ diyorsunuz belki. ‘Nasıl bize karşı sert ve adaletsiz bir şekilde davrananları sevmemiz beklenebilir?’ Elbette kimse bunu yapamaz. Kim bunu yapmak isteyecekti ki?’ Maalesef birçok din, düşmanlarına karşı düşmanca davrananların kutsanacaklarını öğretiyor. Bazı insanlar, ‘düşman’ olarak saydıkları insanların bazılarını öldürebilirlerse, kendilerini bombalamaya hazırdır. Ne kadar üzücü ki, bunu yapmanın cennete doğru otomatik bir pasaport sağladığına inanıyorlar!
Hepimiz beğenilmek istiyoruz. Tabii ki bir kaç sinirli antisosyal kişi var. Ama insanların çoğu başka insanlarla iyi geçinmeye çalışıyor ve başkaların onların hakkında iyi düşünmelerini istiyor. Mesleklerimizde ve mahallelerimizde sevimli ve dostça davranmaya çalışıyoruz. İnsanlara bize karşı, bizim hakkımızda olumlu düşünceler uyandıracak bir şekilde davranmaya çalışıyoruz. Bazen başarıyoruz. Başka zamanlar başarmıyoruz. Maalesef, insanlar bazen bizi beğenmediklerine karar veriyorlar. Bu acı olabilir. Hayal kırıklığına uğratabilir. Bize şefkatli davrananları sevmek normal bir şeydir. Ama düşmanlarınızı, amaçları sizleri mahçup veya mahvetmek olanları sevmek, bambaşka bir şeydir.
Biri düşmanınız olmaya karar verirse, ne yapıyorsunuz? Tepkimiz genellikle geri vurmak. Doğal eğilimimiz öç almaktır, ama İsa daha iyi bir yol olduğunu öğretmiştir! Düşmanınızdan intikam almak yerine, ona iyilik yaparak onu sevmeniz gerek! Düşmanlarımızı sevmeliyiz, onlara iyilik yapmalıyız, onlar için dua etmeliyiz. Nefret, sadece daha çok nefret uyandırır.
Ama düşmanınızı sevmek mümkün mü? Bu kavram, bize acayip ve saçma gibi geliyor.
İsa düşmanlarımızı sevme konusunda ne öğretti?
İsa’nın öğrencilerine verdiği öğretişi budur, ‘Ama beni dinleyen sizlere şunu söylüyorum: Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin. Bir yanağınıza vurana öbür yanağınızı da çevirin. Abanızı alandan mintanınızı da esirgemeyin. Sizden bir şey dileyen herkese verin, malınızı alandan onu geri istemeyin. İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile kendilerini sevenleri sever. Size iyilik yapanlara iyilik yaparsanız, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile böyle yapar. Geri alacağınızı umduğunuz kişilere ödünç verirseniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile verdiklerini geri almak koşuluyla günahkârlara ödünç verirler. Ama siz düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın, hiçbir karşılık beklemeden ödünç verin. Alacağınız ödül büyük olacak, Yüceler Yücesi’nin oğulları olacaksınız. Çünkü O, nankör ve kötü kişilere karşı iyi yüreklidir. Babanız merhametli olduğu gibi, siz de merhametli olun.’ (Kutsal Kitap, Luka 6:27-36)
İsa’nın izleyicileri, başkalaraına saldırgan bir şekilde davranmayı kabul etmeyerek, acı çektikleri zaman, ödüllendirilirler. Öç almamaları gerekiyor. Tanrı onları nasıl kayıtsız şartsız sevdiği gibi, onların başkalarını öyle sevmeleri gerekir. Bu Tanrı’nın sevgi ölçüsüdür. Tanrı’nın beni sevmesi için bir gerekçe yoktu. Sevmeyi seçtiği için, beni seviyor. Düşmanı olarak O’ndan uzak olduğum zaman, beni sevdi. Sevimsizleri seviyor. Günahlı akıl, Tanrı’ya düşmanca davranıyor. Ama Tanrı, bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: ben daha O’nun düşmanıyken, İsa Mesih benim için öldü. Çaresiz günahkârken benim için öldü (Kutsal Kitap, Romalılar 5:6-11). Mesih, düşmanı olan günahkâr için öldü. Bu, Tanrı’nın sınırsız sevgisinin tam ölçüsüdür. Kendi yaşamınızda bu sevgiyi seziyor musunuz? Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, İsa’yı günahkârların yerine ölmek için bu dünyaya gönderdi.
Çarmıha gerildiği zaman, bileklerine ve ayaklarına civiler çakılmıştır. Sövme ve küfür etme yerine İsa cellatları için şefkatle dua etmiştir. Ortadaki çarmıhtan İsa konuşmaya başladı. İlk söylediği sözler şöyleydi: ‘Baba onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar.’ (Kutsal Kitap, Luka 23:34)
Olağanüstü bir dua
Kutsal Kitap, Hıristiyanların kendileri için dua etmelerinin yanlış olmadığını öğretiyor. Bazen çok kötü bir durumda bulunduğumuz zaman kendimiz için dua ediyoruz. Sık Sık Kutsal Kitap’ta Tanrı adamların ve kadınların kendileri için dua ettiklerini okuyoruz. Özellikle sorunlar ve düşmanlarla kuşatıldıkları zaman. Sık Sık Kutsal Kitap’ta insanların başkaları için dua ettiklerini görüyoruz. Ama genellikle arkadaşları için dua ediyorlar. İsa’nın acı altında ezilirken, zulmedenler O’nu kuşatırken, dünyanın tanık olduğu en büyük derdini çekerken kendisi için değil, başkalar için dua ettiğini görüyoruz. O’na bu kadar garazlı eylemler yapan düşmanlar için dua ediyordu.
Bu, eşsiz bir duadır.
İlk yazıldığı dilde, bu eylemin sürekli olduğuna anlam verilmektedir. İsa, sadece dua etmekle yetinmedi, dua etmeye devam etti. Yani İsa sadece bir kez dua etmedi, O’na acı çektirdikleri zaman tekrar tekrar aynı duayı tekrarladı. Bileklerine ve ayaklarına çivileri çaktıkları zaman, ‘Baba onları bağışla’ diye dua ediyordu. Çarmıhı kaldırdıkları zaman ve (normal insanların feryat edercesine konuşulmaz ıstırap verdikleri) oyuğuna yerleşince ürptüğü zaman, o zaman İsa’nın dudaklarından, ‘Baba onları bağışla’ duası yine çıktı. Halk geçmeye başladığı zaman, özellikle ‘Başkaları kurtardı; eğer Tanrı’nın Mesihi, Tanrı’nın seçtiği o ise, kendini de kurtarsın’ diyen ve İsa’nın utancından ve acısından alay eden dini önderler ve yöneticiler geçerken, İsa’nın dudaklarından ‘Baba onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar’ sözlerden başka bir ses çıkmadı. Ayrıca çarmıhın ucunda çarmıha gerilmeye ve başkaların ıstıraplarına karşı katı yürekli olan askerler giysilerini aralarında paylaşmak için kura çektiler. Ama başkalarının üstünden ıstırap çeken Kurtarıcı İsa’nın ağızından ‘Baba onları bağışla’ duası çıkıyordu.
Tanrı’nın Oğlunun asaleti hakkında düşünelim. Bir kaç gün önce ellerini iyileştirmek, teselli etmek ve kutsamak için uzatmıştı. O aynı eller, çocuklara sarılmıştı! Zalimce delinen o aynı ayaklar, bir kaç gün önce keder dolu evlere doğru yürümüştü. Biraz sonra mızrakla delinecek olan böğrüne, bir kaç gün önce küçük çocuklar basmışlardı. İsa Mesih artık insanlara dokunmak ve yardım etmek için yerinden kımıldayamıyordu, ama ‘Baba onları bağışla’ diye dua edebiliyordu ve dua etmiştir.
Sadece laf söyleyen biri değildi!
İsa’nın ‘Baba onları bağışla’ diye dua ettiği an, tam insanların ona karşı en kötü eylemleri yaptıkları andı! Bağışlanmaları için dua etti. Cinayet işleyen, bağnaz dini önderlerin bağışlanmaları için dua etti. Bağıran kalabalığın bağışlanması için dua etti. Askerlerin bağışlanması için dua etti. Bir kişinin dediği gibi, ‘hepsini kuşattan duadan bir dağ kurdu’. Üç yıl önce başka bir dağda İsa, ‘Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin’ diye söylemişti. Ve şimdi çarmıhta, kendi öğretişini uyguluyordu. Çünkü İsa sadece laf söyleyen biri değildi; davranışları sözlerine uyuyordu. Ikiyüzlü biri değildi. Yanında bulunan insanların en büyük ihtiyaçlarının verilmesi, yani günahların bağışlanması için dua ediyordu (sizin en büyük ihtiyacınız da aynı).
İsa, duasında ne istedi?
Yeni Antlaşmadaki bu ‘bağışlama’ sözcüğü, harika bir sözcüktür. Bazen bağışla olarak çevrilir, bazen ise ‘bırakın’ olarak çevrilir. Örneğin bir gün bazı kişiler bebekleri İsa’ya getiriyor, onlara dokunmasını istiyorlardı; ama öğrencileri bunu görünce, onları azarladılar. İsa onları yanına çağırarak, ‘Bırakın, çocuklar bana gelsin, onlara engel olmayın!’ ‘Baba onları bağışla’ diye dua ettiği zaman, aynı sözcüğü kullanıyordu. Çocuklar hakkında konuştuğu zaman şunu demek istiyordu: ‘Çocuklara karışmayın. Bana gelmelerine engel olmayın. Bu duruma müdahale etmeyin.’ Bunu anladığınız zaman, İsa’nın çarmıhtaki duasının esas anlamını anlamış olursunuz.
Esasında şöyle dua ediyordu: ‘Baba, onların yaptıklarına karışma, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar. Onları lanetmek için, bu duruma müdahale etmeyin. Şimdi, onları yargılama Baba. Hükmünü ertele, öyle ki yaptıklarının ne kadar kötü olduğunu anlamak, tövbe etmek ve bağışlanmak için onlara fırsat verilsin.’ İsa çarmıhtayken O’nu kurtarmak için tümenlerce melek hazırdı. Herşeye gücü yeten Tanrı kudretiyle müdahale edebilirdi. Tüm düşmanlarını yere yıkarak ortadan kaldırabilirdi; ama İsa Baba’nın yargıyı ertelemesi için dua etti.
Çarmıh, bağışlanma müjdesini ışın gibi saçıyor. Çarmıhın esas amacı, bağışlanmayı sağlamaktır. İlk, İsa Mesih ve O’nun müjdesi hakkında bana bilgi verildiği zaman, Tanrı’nın hemen Mesih’e karşı berbat davranışımdan dolayı, beni yargılamak üzere müdahale etmediği için, çok memnunum. Hıristiyanlardan ve Kutsal Kitap’tan nefret ediyordum. Kutsal Kitab’ın İsa Mesih’ini ve O’nun müjdesini aylar ve yıllar boyunca hor görüyordum. Günahlarımın ne kadar büyük olduğunu anlamayarak, onları işlemeye devam ettim. Tanrı, o zaman müdahale etseydi, beni yargılasaydı veya yaşamıma son verseydi, haklı olarak sonsuza dek mahv olacaktım. Ama, Tanrı yargısını dizginledi. Bunu, İsa’nın çarmıhtaki duasına yanıt olarak yaptığına inanıyorum. Tanrı yargısını dizginledi, sonunda Müjdeyi, (sizin şimdi duyduğunuz!) İsa Mesih hakkında iyi haberi duyma ve bağışlanma sevincini yaşama fırsatı bana verildi. Bağışlanma bulduğum yer, İsa’nın ilk olarak ‘Baba, onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar’ diye dua ettiği yer, Kafatasıydı.
Nefret ortalığı doldurmuştu! Ama, İsa sevmeyi seçti.
İsa’nın duası bize neyi öğretiyor?
İnsanların İsa’ya ne yaptıklarına baktığımız zaman, sık sık kendimizi o sahneden uzaklaştırmaya çalışıyoruz. ‘Biz orada değildik’ diyoruz. O, insanların ne kadar kötü olduklarını düşünüyoruz ve ona benzer insanlarla alakamızın olmasını hiç istemiyoruz. İsa’nın çarmıha gerilmesinde, payımızın olmasını asla istemeyecektik.
Bunu hatırlamamız gerek, Kafatası’da görülen aynı günahlar, bizim yüreklerimizdeki günahlara benziyor. Neden Yahuda İsa’ya ihanet etti? İşte, Yahuda ortak para kutusuna bakan adamdı. Oniki öğrencinin ortak parasına bakıyordu. Kutsal Yazıda (Yuhanna İncil’de) şunu okuyoruz, ‘hırsız’ olan Yahuda ‘ortak para kutusu ondaydı ve kutuya konulandan aşırıyordu’ (Yuhanna 12:5-6). Ama biraz daha istiyordu. Bu nedenle, Yahuda halkın ayaklanması olmadan Mesih’i tutuklamayı kolaylaştıran, nerede bulunduğu hakkında bilgi vermeye hazırdı. Bu bilgiyi otuz gümüş karşılığına sattı. İsa’nın çarmıha gerilmesine sebep olan günahların biri, bir adamın kendisi için ‘biraz daha istemesi’ydi. Öyle bir günah, İsa’nın çarmıha gerilmesine sebep oldu.
Sonra kıskançlıktan dolayı, otuz gümüş ödemeye hazır olan başkâhinler (dini önderler) vardı. İsa Mesih’in popüler olduğundan, kendilerin ise popüler olmadıklarından dolayı O’nu kıskanıyorlardı. Tüm kent, O’nu karşılamak için çıkmıştı. Kendileri ise geri kalmışlardı. Kıskançlıkla yanıyorlardı. O, iyi, adaletli ve kutsaldı. O’nda hiç suç yoktu. Ama O’nda suç bulunmadığı halde, yürekleri O’na karşı öldürücü düşüncelerle dolup taşıyordu. Ve o öldürücü düşüncelerin yüreklerine yanmasına sebep olan şey, kıskançlıktı.
Bizim yaşantılarımızda aynı sorun bulunmuyor mu? Sık sık bizden daha iyi veya bizim kadar iyi bir kişiye, halk arasında görevli olan birine veya ona önem verilen birine bakıyoruz ve hiç bir mantıklı sebep olmadan o kişiyi kıskanıyoruz. Bu günah, yüreklerimizin bozukluğunu gösteriyor. Kıskançlık, İsa Mesih’i çarmıha gerdi. Açgözlülük ve kıskançlık olmasaydı, İsa Mesih çarmıha gerilmeyecekti.
Sonra, Vali Pilatus vardı. O, kararından vaz geçti. Mesih’i çarmıha germemeye karar vermişti. Ama, halk ondan üstün geldi. Ona çok baskı yaptılar. Vaz geçmese, kendi saygınlığı için kötü olacağını biliyordu. İnsanların onu saymalarını istiyordu. Sonunda saygınlığı korumak için, tüm prensiplerinden vazgeçmeye hazırdı. Suçlu bir kişi ölse bile, önemli olan kendi saygınlığının temelli olmasıydı.
Dostum, Mesih’in çarmıha gerilmesine sebep olan suçlar, bizim yaşamlarımızda sık sık bulunan suçlardır: kendimiz için biraz daha istemek, kıskançlık ve kendimizi sevmek. Kendimizi Kafatasından ayıramayız. Bizim de Tanrı Oğlu’nun çarmıha gerilmesinde bir payımız var. Bedensel olarak orada olmadığımız halde, yerimize cezalandırıldığı zaman, bizim günahlarımız O’nu çarmıha gerdi.
Düşmanlarımı sevmek, mümkün mü?
Pavlus – terörist ama sonra Müjde’yi ilân eden biri.
İnanlılar topluluğunun ilk yıllarında Tarsuslu Saul, ona karşı zulmedenlerin en başıydı. Çok gayretli bir Yahudi olan Saul, inanlılar topluluğunun düşmanıydı. Katildi. Suçsuz Hıristiyanları hapise atıyordu (ve herhalde öldürtüyordu), bundan hoşlanıyordu. İsa Mesih’ten, O’nun adı, halkı, işi ve Sözü’nden nefret ediyordu. Saul tehdit ve ölüm soluyarak Şam’a yolculuk yaparken, Rab İsa onu yolunda durdurarak ona, ‘Saul, Saul neden bana zulmediyorsun?’ (Kutsal Kitap, Elçilerin İşleri 9:4) demiştir. İsa’nın çağrısı, onu değiştirdi. Hıristiyanlığın düşmanı olan Saul’dan, onun Müjdesinin başlıca yayıcısı Paul’a dönüştürülmüştür. Yahudi topluluğundaki saygın mevkini bir yana bırakıp, Roma İmparatorluğu boyunca Mesih’in Müjdesini ilân etmek için inanılmaz dert çeken, yolculuk eden bir misyonler oldu. Sonra, bir inanlılar topluluğuna şu sözleri içeren bir mektup yazdı, ‘Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na (İsa’ya) imanla sürdürüyorum.’ (Kutsal Kitap, Galatyalılar 2:20). Pavlus’un ‘düşmanlarını’ sevmesinin sebebi buydu. Düşmanlarınızı kendi kuvvetinizle sevemezsiniz, ama Mesih’e güvenerek O’nun buyruklarına itaat ettiğiniz zaman, O size onları sevme kabiliyeti verecek. Kutsal Kitap, ‘Beni güçlendirenin aracılığıyla her şeyi yapabilirim’ diye yazıyor. (Kutsal Kitap, Filipililer 4:13)
Yun Gon Kim – düşmanlarını seven bir Koreli
Bu son yıllarda bir çok adam ve kadın, sık sık işkence ve ölüme katlanarak, yaşamlarını Hıristiyanlık Müjdesini yaymaya adamışlardır. Örneğin Kore’de, Hıristiyanların ünlü bir önderi Yun Gon Kim, kendi köyünden gelen Komunist sempatizanlar tarafından eşinin ve babasının gözü önünde katledilmelerine tanıklık etmiştir. Kendisi, kendinden geçene kadar dayak yemiş ve ölmüş sanılarak bırakılmıştır. Ama, hayatta kalmıştır ve Tanrı’ya düşmanlarını sevebilmesi için dua etmiştir. Sonunda, ailesinin üyelerinin ölmesi için sorumlu olan kişi dahil, 30 Komunistin Mesih’e gelmesine sebep olmuştur!
Kamal – katilden, bağışlayan bir kişiye değiştirilen Mısırlı bir terörist
Kamal çok genç yaşta, Kuran’ı ezberlemeye başlamıştır ve ‘Tanrı’nın Sözü için bir sevgisi’ olarak tasvir ettiği bir gayrete uyanmıştır. Büyüdükçe, Müslümanlık hakkında ve Kuran’ın açıklaması hakkında kitaplar okumaya başlamıştır. Kuran’ın öğretişlerine göre, Müslümanları, Müslüman olmayanlardan ayırarak, sonunda kendi annesi ve babasını kâfir saymaya başlamıştır. Kuranı onun anladığı usulüne göre, kadının yaşmak ile örtmemesi gibi küçük şeyler, Müslüman olmadığı anlamına geliyordu. Bir adamın sakalı olmasa, onu Müslüman olmayan biri olarak sayıyordu. Hıristiyanları en kötü düşmanları olarak sayıyordu. Hıristiyanlara ve kiliselere karşı saldırılara katılıyordu. Mısır’da laik olan hükümeti devirmeye, yerine katı Müslüman bir hükümet koymaya adanmış Müslüman bir gurup, onu aralarına alarak, onu yöresel bir önder olarak atamıştır. Bu gurup, onları eleştirmeye cesaret eden, ılımlı Müslüman olan, ünlü bir yazarı kaçırmakla meşgul olmuştur.
Kairo gazetesinde, Mısır’da başkalarını Hıristiyanlığa çevirmeye çalışan Hıristiyanların tutuklanması hakkında bir yazı okuduktan sonra, Kamal ve gurubu artık İslam uğruna bir şey yapma zamanı geldiğine karar vermişlerdir. Küçük bir gurup oldukları için, savaşın entelektüel alanda olacağına karar verdiler; Muhammed’in Tanrı’nın gerçek peygamberi olduğunu, Hıristiyanların ve Yahudilerin, Kutsal Kitab’ın yozlaşmış bir metin olduğunu kanıtlayan bir kitap yazacaklardı. Kamal, Müslüman gurubun emiri tarafından bu araştırmayı yapmak ve kitabı yazmak için seçilmiştir. İlk olarak gayretle itiraz etmiştir. Ama sonunda, yaşamında yapmış olduğu ‘en tatsız şey’ olarak tasvir ettiği bu işe başlamıştır.
Kutsal Kitab’ı okuduktan sonra, okuduklarını pek çok Müslüman içeri kitaplarla karşılaştırma yaptığı zaman, Kamal Kutsal Kitab’ın ne hatalı, ne de yozlaşmış olduğunu keşvetmesine hayran kalmıştır. Bunun yerine, Kutsal Kitab’ın İsa Mesih’in yaşamında ve sözlerinde yansıtılan bağışlanma ve koşulsuz sevgi hakkında öğretişlerine hayran kalmıştır. Özellikle, İsa’nın öğrencilerini zulüm göreceklerini uyardığını okuduğu zaman ve iki bin yıl sonra tam İsa’nın söylediği gibi Hıristiyanların zulmedildiklerini düşündüğü zaman, şaşakalmıştır. Kutsal Kitabı okumak, Mısırdaki Hıristiyanların neden Müslümanlardan öç almadıklarını, nasıl bağışlayabildiklerini ve unutabildiklerini anlamasına yardım etmiştir. Kutsal Kitabı okumaktan nefret ettiği halde, onun ilân ettiği haberi ve öğretişlerini sevmeye başlamıştır.
Buna rağmen, yapması gereken bir işi vardı. İnatçı bir kararlılıkla İsa’nın Tanrı olmadığını ve çarmıha gerilmediğini kanıtlamaya karar verdi. Bunu yapmak için, Kuran’ın Tanrı hakkında yazdığı tüm özellikleri ve nitellikleri bularak bir araya getirdi, İsa’nın özelliklerin neler olduğunu öğrenmek için tekrar Kuran’a baktı. Dehşetle Kamal, Kuran’da Tanrı’yı niteleyen özelliklerin bir çoğunun İsa’ya da bağlandığını görerek, İsa’nın ve Tanrı’nın gerçekten bir olduğunu kanıtlamış olduğunu keşfetti.
Bu büyüyen şüpheler gittikçe Kamal’ın yaşamını berbat etmişlerdir. Her zaman Müslümanlığı sevmişti ve Tanrı’ya giden tek yolu Muhammet aracılığıyla olduğuna inanmıştı. Ama İsa ve Tanrı bir ise, artık cennete giden doğru yolu nerede bulabilirdi?
Bir gün Emir, Kamal’ın evini ziyaret etti. Kamal’ın belgelediği tüm araştırmaları (İsa’nın Tanrı olması, Kutsal Kitabın gerçekten Tanrı’nın Sözü olması) keşfetti. Okuduklarına inanamadı. Kamal’a her hangi bir Müslüman’la bu aykırı fikirleri paylaşırsa onu öldüreceğini ve artık kâfir olarak sayıldığını söyledi.
Ama Kamal, Hıristiyanlığın doğru yol olduğu inancından dönemedi. Oturup şöyle dua etti, ‘Tanrı, Seni sevdiğimi biliyorsun, doğru yolda olmamı istediğini biliyorum. Tanrı, artık karşı koyamam. Tüm yaptıklarımı, Seni hoşnut etme amacılıyla yapıyordum. Lütfen bana yardım et.’
İsa, duasını yanıtladı. Onu kurtardı. Ona yeni bir yürek ve yeni yaşam verdi. Kamal’ın barış araması, annesiyle başladı. Yıllarca ona sert davrandığı ve aileye kötü davrandığı için, onu bağışlaması için yalvardı. Sadece, ailesi arasında barış aramakla yetinmedi. Soyduğu veya onlara kötü davrandığı şirketlerin Hıristiyan sahiplerini arayarak, onlardan da bağışlanmak için dilekte bulundu.
Sonraki aylar boyunca Kamal, yeni imanında büyüdü. Yavaş yavaş yerel Hıristiyanların güveni ve itimatını kazandı ve bir imanlılar topluluğunda paylaşmaya başladı. Vaftiz oldu; bedensel saldırılara ve yaşamına karşı tehditlere katlanmaya hazırdı. Çünkü her şeyi ona verdiği Kişi (İsa) için hiç bir fiyatın fazla olmadığına inanıyordu.
Sonuç
Düşmanınızı sevin derken, sadece güzel düşünceler düşünme söz konusu değildir. Kendi çabalarınızla asla başaramazsınız. ‘İnsanlar için bu imkânsız, ama Tanrı için değil. Tanrı için her şey mümkündür’ (Kutsal Kitap, Markos 10:27). İsa’nın yüreğinizi değiştirmesi gerekiyor. Çünkü sorunumuzun özü, yüreğimizdeki sorundur. İsa’nın size, Tanrı’nın alçak insan (Tanrı’dan nefret eden, adi, ağzı bozuk, güvenilmez, yalancı, hilekâr, hırsızlık yapan, bencil insanlar) dolu bir dünyayı kurtarmak ve bağışlamak için İsa’yı gönderdiği zaman, gösterdiği sevgiye benzer bir sevgi vermesine ihtıyacınız var. Parentez içindeki liste uzatılabilir. Bizi en kötü ışıkta tasvir ediyor. Ama, Tanrı bizi sevdi. Sadece, İsa Mesih yaşamlardımızda etken ise, O’nun sevdiği gibi sevebiliriz. Mesih’e iman ettiğimiz zaman, Tanrı Kutsal Ruh aracılığıyla yüreklerimizde yaşıyor. ‘Bir kimse Mesih’teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.’ (Kutsal Kitap, 2 Korintliler 5:17)
İsa, bizim yaşamamız gereken mükemmel yaşamı sürdürdü ve bizim hak ettiğimiz ölümü öldü. Bizim suçlarımızın cezasını çekmek için öldü. Ölümü, Tanrı’nın adaleti ve sevgisini hoşnut etti. İsa’nın uğrumuza yaptığına güvenerek, günahlarımızın bağışlandığını bilebiliriz. Yaratıcımızla olan ilişki yenilenecek. Tanrı, bize yeni bir yürek verecek, bağışlanan bir yürek ve gittikçe daha çok O’nu severek ve O’na hizmet ederek yaşamamıza yardım edecek.